top of page

Cehenneme Övgü- Gündüz Vassaf

13.08.2016 | Gonca Kaya

Gündüz Vassaf’ın Cehenneme Övgüsü (Gündelik Hayatta Totalitarizm) 20 bölümden oluşan, okudukça insanı düşünmeye ve sorgulamaya davet eden, totalitarizm kavramının ne kadar boş olduğunu eşsiz bir şekilde işlendiği ve başucu kitabı olarak nitelendirebileceğim bir eser.

Herkesin kütüphanesinde olması gereken bu dolu dolu eserin bazı beğendiğim bölümlerinden cümlelerle kitap hakkında fikir sahibi olunabilmesi için küçük notlar aldım. Kitabı henüz okumayanlara çok fazla kopya vermek istemem ama belki akıllarda bir fikir oluşması açısından biraz yardımcı olabilirim.

Öncelikle kitabın ağırlıklı olarak bahsettiği totalitarizm kavramının bireysel özgürlüklerin tamamen kısıtlandığı, devlete itaatin şart olduğu ve tüm yetkilerin merkezleştirildiği bir yönetim şekli anlamına geldiğini bilmekte fayda var. Ama zaten bilmeseniz de yazar okura bu kavramı değişik noktalardan, aynı bakış açısıyla gayet başarılı bir şekilde aktarıyor. Biraz düşünüp, sorguladığınızda ne kadar içi boş bir kavram olduğunu yazarın savunduğu tezler yardımıyla çok rahat anlıyorsunuz.

Gelelim kitabın içinde yer alan ve benim bilhassa çok etkileyici bulduğum bölümlerin bir kısmından bahsetmiş olduğum notlarıma…

 

I. Geceye Övgü

 

“Gündüzler bizi mantığımızı kullanmaya, kendi hapishanemize kapanmaya zorlar.”

Gündüzler bizi toplumda geçmişten beri süregelen kalıpların içine sokar aslında insan kendi hapishanesindedir gündüzleri. Bir diğer söylemle gündelik hayatın getirmiş olduğu zorunlulukları yerine getirerek, üstümüze düşün görevi tamamlarız. Sorgulamayı bırakın hayatın getirdiği sorumluluk, stres ve sıkıntı içinde benliğimizi, neleri sevdiğimizi, nelerden nefret ettiğimizi hepsini unutuveririz. İşte tam da bu anda geceler devreye girer yazarında söylediği gibi “Yaşam gecenin konusudur.”

Geceler, gündüz taktığımız maskeleri çıkardığımız ve özgürleştiğimiz zaman dilimini kapsar. Tabi gündüzün yoğunluğuna yenilmediyseniz.

 

XI. Ölüm Unutkanlığı

 

“Ölümün bilincinde olmayan insan, yaşadığının bilincinde de değildir. Her anımız ölüm unutkanlığı içinde geçiyor.”

Zamanla uçup giden şey bireyin kendisidir aslında. Hepimizin gerçeği olan ölümü bu kadar rafa kaldırmak doğru mudur? Peki ölümü unutmak biraz bugünü daha endişesiz yaşayabilmek adına yaptığımız bir eylem olabilir mi? 

 

Aslında ölümü unutmak bizi tembelleştiriyor, hayatı erteleyen bireyler haline getiriyor. Unutarak yani düşünmeyerek aslında hayatın akışına katılmayı beceremiyoruz. İşte böyle bir bakış açısıyla baktığınız da korktuğunuz ölüm değil, onu unutarak nasılda vakit kaybettiğiniz oluyor.

 

XIII. Yaşasın Anlaşmazlık

 

“Anlaşma, yaratıcılığı durduran bir frendir”

Hayat bizi öylesine aynılaştırıyor ki farklı düşünceye sahip olmak için onu ispatlamaya ihtiyaç duyuyoruz. Farklılaşmaya enerjimiz ya da vaktimiz mi yok? Belki de kolaya kaçtığımız için aynılaşıyoruzdur.  Yazar kendi kendimize anlaşmama borcumuz olduğunu savunuyor ve ekliyor “ Anlaşmamak suretiyle yalancılıktan kurtulur, özgürleşiriz.”

Farklı düşünmemiz, farklı olmamız ve özgürleşmemiz dileğiyle…

bottom of page